Onarıcı Adalet Söyleşileri serisi kapsamında Hafıza ve Gençlik programımızın katılımcısı olmuş gençlerle yaptığımız söyleşi serisinin sonuncusunda Yasemin Soydan ve Berfin Hanalp ile onarıcı adalete dair perspektiflerini, hafızalaştırma çalışmalarının onarıcı adalete ve toplumsal iyileşmeye dair katkısını nasıl ve nerede gördüklerine, kişisel deneyimlerinin bu çalışmalara olan etkisini, geleceğe dair umutlarını ve beklentilerini konuştuk.
Söyleşileri Hafıza Merkeziolarak yürüttüğümüz Adalet İyileştirir projesi kapsamında gerçekleştiriyoruz. Proje, 2000’li yıllarda Kürt çocuk ve gençlere yönelik yaşam hakkı ihlallerinin Türkiye’nin insan hakları hafızasında bıraktığı derin yaralara odaklanıyor. Bu ağır ihlallerin toplumsal ve hukuki dinamiklerini anlamaya çalışırken, aynı zamanda adaleti yalnızca mahkeme salonlarında değil, toplumsal düzlemde de düşünmeye davet ediyoruz.
Adalet sizin için ne ifade ediyor? Ya onarıcı adalet?
Yasemin Soydan: Adalet benim için, uğradığımız haksızlıkların çözülmesi, anlaşılması ve bu haksızlıkları yapanların samimi bir farkındalıkla yüzleşmeye cesaret etmesi ve çözüm için olumlu adımlar atmasıdır. Cezalandırıcı adalet anlayışı ise bana çoğu zaman yeterli gelmiyor. Çünkü işlenen suçların çoğunun yalnızca bireysel değil, toplumsal belleğin bir ürünü olduğuna inanıyorum. Bir Kürt olarak yaşadığım hak ve özgürlük ihlalleri bu durumu daha görünür kılıyor.
Kürt toplumuna yönelik çıkarılan özel kanunların suistimale açık şekilde uygulanması, güvenlik politikalarının yaşam hakkını tehdit edecek düzeyde sertleşmesi, yaygın nefret söylemleri gibi birçok uygulama, Kürtlere yönelik sistematik ayrımcılığın göstergesi. Aslında dile getirdiğimiz cezasızlık politikasında da en çok rahatsız eden şey adaletin iki tarafa dengesizce uygulanması. Yani Kürtlere yönelen cezalandırıcı bir eyleme hukukun cevap bulamaması ama bunun karşısında Kürtlere sayısız hukuka aykırı içerikte ceza dosyasının açılması. Yani burada adalet bakımından rahatsız eden şey tek bir fiile indirgenecek bir boyutta değil; bütün bir yargının ve bununla birlikte yürütmenin, yasamanın Kürtler söz konusu olunca en olumsuz perdeden ve şiddet içerikli yürütülmesi. İşte onarıcı adalet, bu eşitsizliğin farkına varılıp, geçmişle yüzleşilmesi ve hakların gerçek anlamda iade edilmesiyle mümkün olur. Benim için adaletin onarılması gereken asıl yönü budur.
Berfin Hanalp: Adaletin bu denli politikleşmesi Türkiye’nin genel ikliminden kaynaklanıyor sanırım. Adalet deyince aklıma, eşit olma ve eşitlenme meseleleri geliyor. Hakkın yerini bulması, herkes için adil koşulların sağlanması gibi temel bir ilke. Ama aynı zamanda bu durum beni güç ilişkilerine ve bu ilişkiler içinde adaleti sağlayacak mekanizmaların işleyip işlemediğine götürüyor. Çünkü adalet, sadece “sonuç” değil, sürecin kendisinin de adil olup olmamasıyla ilgili.
Onarıcı adalet, geçmişle yüzleşmeyi ve sorumluluk almayı kapsıyor bence. Mağduru, hayatta kalanı, odağa almayı aynı zamanda adalet tecelli ederken mağdurun iyileşmesine de destek olmayı, adaletin sağlandığı süreçlerde mağduru, hayatta kalanı, yıpratmamayı... Bu şekilde düşünmemin sebebi, Türkiye’de onlarca yıldır süren adalet arayışları olabilir. Cumartesi Anneleri, bu açıdan önemli ve görünür bir örnek. Yıllardır kayıplarını ararken defalarca şiddet ve baskıya maruz kaldılar. Tüm bu süreçlerde devletin sessizliği ya da açık baskısı, onarıcı adaletin ne kadar uzakta olduğunu gösteriyor. Adaleti hâlâ konuşamazken, umuyorum ki bir gün onarıcı adaletin işletildiği bir dünyaya yaklaşabiliriz. Bu umudu canlı tutmak da bir tür mücadele.
Hafıza ve Gençlik projesi kapsamında bir hafızalaştırma çalışmasını gerçekleştirdiniz. Hafıza çalışmalarının adalet arayışına bir katkısı olabilir mi? Bireyleri ve toplumu iyileştirmeyi kolaylaştırabilir mi?
Yasemin Soydan: Hafıza Merkezi’nin Hafıza ve Gençlik çalışması kapsamında, arkadaşlarım Medzan Nakçi ve Xemgîn Yusuf Görücü ile birlikte Öldürülmeselerdi Arkadaşımız Olacaklardı adlı bir hafızalaştırma çalışması yürüttük. Bu çalışmada, Kürt illerinde çatışma süreci nedeniyle uygulanan güvenlik politikalarının sonucu olarak yaşamını yitiren ya da yaralanan çocukların hikâyelerini belgeledik. Bizi bu çalışmaya iten temel motivasyon, barışın inşasında gençler olarak hem kendi adımıza hem de arkadaşlarımız adına yaşanan hak ihlallerinin etkilerini görünür kılmaktı. Bir çocuğun ölümü ya da yaralanması yalnızca bireysel bir kayıp değil; bir çocuktan yüzlerce ihtimalin alınması demektir. Biz de çatışmalı süreçten doğrudan etkilenenlerdeniz; arkadaşlarımızı kaybettik, aynı travmaları paylaştık. Bu yüzden hafızalaştırma sürecinin en doğru sesi de biz olabiliriz.
Gençler yeni bir şeyi yaratma, dönüştürme konusunda büyük bir cesarete sahiptir. Tarihte birçok toplumsal değişimin gençlerin itirazlarıyla başladığını görüyoruz. Hafıza çalışmaları da bu anlamda adalet arayışına güçlü bir katkı sunabilir; geçmişin inkâr edilmeden tanınması, travmalarla yüzleşilmesine ve eetkilerinin onarılmasına alan açar. Görüştüğümüz aileler de genç oluşumuzla kendilerini çok iyi hissetmişlerdi. Çünkü çocuğunu kaybeden bir annenin, kendini en çok anlayabileceğini düşündüğü kişi belki de başka bir gençtir. Bu nedenle hafıza çalışmaları hem bireysel hem toplumsal iyileşmeye katkı sunabilir; özellikle de gençlerin taşıdığı empati, samimiyet ve dönüşüm gücüyle.
Berfin Hanalp: Hafıza ve Gençlik projesi kapsamında, göç ve toplumsal cinsiyet odaklı bir
hafızalaştırma çalışması gerçekleştirdim. Özellikle üzerine açıkça konuşulmayan, yaşanan hak ihlallerinin görünmez kılındığı göç meselesinde, bir kadının göç yolculuğunu, Sitayeş’in hikayesini, çizimler aracılığıyla görünür hale getirdik. Hafıza çalışmalarının adalet arayışında önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye'de yargı mekanizmalarının çoğu zaman işlememesi nedeniyle adalet arayışı yıllar sürebilir ya da hiç sonuçlanmayabilir. Bu noktada devreye giren hafızalaştırma çalışmaları, hak ihlallerini belgelemek ve unutmamak için birer araç. Çünkü hafızayı diri tutmak, hatırlamak, mücadeleleri yönetiyor. Hatırladıkça mücadele etme motivasyumuz artıyor, hatırladıkça adalet talebimiz yükseliyor. Hatırladıkça paylaşıyoruz aslında ve birlikte hatırlamak kolektif hafızayı da kuvvetlendiriyor.
Gençler başta olmak üzere farklı toplumsal ve siyasal kısımlardan yükselen itirazlarin ve taleplerin ortak bir adalet zemininde buluşma imkanı var mı sizce? Engeller ne? Ümitli misiniz?
Yasemin Soydan: Gençler başta olmak üzere farklı toplumsal ve siyasal kesimlerden yükselen itirazların ortak bir adalet zemininde buluşabilmesi, öncelikle milliyetçi ve dışlayıcı tutumların sorgulanmasını ve geride bırakılmasını gerektiriyor. Türkiye’de farklı etnik kimlikler, diller, inançlar, cinsel yönelimler ve hayat tarzları içinde yaşayan çok çeşit insan var. Ancak hâlâ bu farklılıklara karşı hoşgörüsüzlük yaygın ve derin. Oysa adalet arayışının ilk adımı, farklılıklarla bir arada yaşama iradesini güçlendirmek ve birbirimizi dinleyebilmekten geçiyor.
Bir toplum olarak öncelikle kendimizi bir barış ortamına hazırlamamız gerektiğine inanıyorum. Bu da, yalnızca geçmişin yüklerini taşımakla değil, onları anlamaya ve dönüştürmeye cesaret etmekle mümkün. Elbette hepimizin yaşadığı büyük acılar var. Ancak ezilen, bastırılan kimliklerin yaşadığı acıların öncelikli olarak anlaşılması ve görünür kılınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu acıların sorumlusu olan anlayışın ilk adımı atması, barış için samimiyetin en önemli göstergesidir.
Bunlara rağmen umutsuz değilim. Gençlerin adalet, eşitlik ve özgürlük talebi her geçen gün daha güçlü şekilde yükseliyor. Geleceği kuracak olan biziz ve bu gelecekte barışın, adaletin ve onarımın yer alacağına inanmak, bugün attığımız adımları da daha anlamlı kılıyor. Yeter ki birbirimizin acısını duymaktan ve değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmeyelim.
Berfin Hanalp: Bence evet, ortak bir adalet zemininde buluşmak mümkün. Bu, diyalogla mümkün olur. Diyalog kurmaya açık olmak ve hatta buna hazırlanmak gerek. Fakat sağlıklı bir
diyalog zemini oluşturmak için en temel ihtiyaç: güven. Güvenin oluşması ise ancak ifade özgürlüğüyle, katılım alanlarının açık olmasıyla mümkün. Bugün bu alanlar ciddi şekilde daraltılmış durumda. Sivil toplum ve siyaset içinde bu zeminleri kurmak için büyük çaba gösteren kurumlar, inisiyatifler var. Ama baskılar, yasaklar ve cezasızlık pratikleri bu sesleri bastırıyor. Konuşmak için alan açılmıyor; farklı sesler bastırılıyor. Bu da geri çekilmeye sebep oluyor.
Tüm zorluklara rağmen ümitliyim. Çünkü ümitli olmadan harekete geçmek mümkün değil. Elbette zaman zaman umutsuzluk hissi de anlaşılır ve gerçek. Bu duyguyu yok saymadan, ama onunla birlikte hareket etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Özellikle son dönemdeki öğrenci hareketleri, bana çok umut verici geliyor. Gençlerin adaleti, barışı, katılımı nasıl tanımladığı; yöntemlerini nasıl dönüştürdüğü önemli. Bu dönüşüme ihtiyacımız var. Ümit, ancak dayanışmayla sürdürülebilir. Ümit edebilmek için yalnız olmadığımızı bilmeye, birlikte hareket etmeye ihtiyacımız var.
Yasemin Soydan
1998’de Hakkari’de doğdu. 2021 yılında İstanbul Üniversitesinde Hukuk lisansını tamamladı. 2021 yılında Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin aktif çalışanı ve üyesi oldu. 2023 yılında Hakikat Adalet ve Hafıza Çalışmaları Derneği’nin yapmış olduğu Türkiye’de ve özellikle Kürt illerinde 90’lı yıllarda yaşanan zorla kaybetmelere dair oluşturulan Zorla Kaybetmeler Veritabanının güncellenmesi çalışmasını Xemgîn Yusuf Görücü ile birlikte gerçekleştirdi. Halen Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nde aktif olarak çalışmakta ve ayrıca serbest avukatlık yapmakta.
Berfin Hanalp
2023 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Lisans programını tamamladı. Lisans sürecinde siyaset psikolojisi alanında çalışmalar yaptı. 2024 yılında, sınır ölümleri ve göç üzerine bir projede Van’da saha çalışmalarına katıldı. Sivil toplumda toplumsal cinsiyet, hafıza ve göç alanlarında çalışmaya devam ediyor. 2023’ten beri Adıyaman’da çocuklarla psikososyal destek çalışmaları yürütüyor.
Onarıcı Adalet Söyleşileri serisinin diğer söyleşileri için:
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (1): Adaletsizliğin yapısal boyutları ve onarıcı diyalog
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (2): Kolombiya, Meksika ve geçiş dönemi adaletinin dönüşümü
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (3): Geçmişle yüzleşmek, daha adil toplumları inşa etmek
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (4): Adalet, hakikat ve hikaye anlatıcılığının gücü
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (5): Onarıcı adaletin çocuk haklarıyla ilişkisi ve yerel yönetimlerin rolü
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (6): Bir süreç olarak onarıcı adalet
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (7): Çocuk hakları, dayanışma ve onarım
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (8): 28 Mart Olayları ve bir avukatın tanıklığı
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (9): Gençler adaleti konuşuyor-I
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (10): Gençler adaleti konuşuyor-II
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (11): Gençler adaleti konuşuyor-III
▶ Onarıcı Adalet Söyleşileri (12): Gençler adaleti konuşuyor-IV
Bu söyleşi Adalet İyileştirir projesi kapsamında Avrupa Birliği desteği ile hazırlanmıştır. İçeriğin sorumluluğu tamamıyla Hafıza Merkezi’ne aittir ve Avrupa Birliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.